Şubat ayı genelde Doğu Karadeniz Bölümü, Rus İşgalinden kurtuluşu sahne olan en geniş coğrafyadır. Bu bağlamda Trabzon, Of, Akçaabat, Vakfıkebir bilinmeden gerçekler de bilinemez.

Kısaca hatırlamak gerekirse; 18 Nisan 1916’da Trabzon ve havalisi işgal edildikten sonra iki yıl boyunca Rusların ve azınlıkların yıkımına ve mezalimine maruz kalmıştır.

Rahmetli Ahmet Refik’in anılarından çok kısa bir anekdota yer vermek istiyorum: “Perişan kıyafetli halk, büyük ve feci bir yangından sonra sönen ocaklarını, yanan evlerini görmeye gelen, çocukluk hatıralarını muhafaza eden köşelerin mahvolduğunu acı bir tebessümle seyreden insanlar vaziyetinde…

Kurtulan pek az bina var. Şehrin en muntazam, en el değmemiş binaları, kayaların dibinde Rum Kilisesi, Rum Mektebi, Rum Mezarlığı ve ekseri Rum evleri. Eski Trabzon, kahraman Yavuz’un gençlik zamanlarına şahit olan mahalleler, Bizans ve Osmanlı surlarının içi kâmilen tahrip edilmiş…

Her şey, her köşe, her ev, her sokak, her türbe tahrip edilmiş…

Hiçbir evde ahşap kısım bırakılmamış. Bazen bir çatının tahtaları yarı sökülmüş, bazen bir evin çinkoları kâmilen sökülmek istenirken bırakılmış…

Camiler elim bir halde. Hemen bütünü de ahıra tahvil edilmiş. İçlerinde dört-beş parmak kalınlığında gübre serilmiş. Mihrapları, minberleri, ahşap kısımları, kâmilen yıkılmış”

Kelime-i Tevhitler parçalanmış… Ama bu parçalanmışlığa rağmen el ele vererek düzlüğe çıkan ve günümüzde milyon nüfusa ulaşan bir coğrafyanın bireyleri olarak gururlanmayı ziyadesiyle hak ediyoruz...

Peki, ne oldu bizlere de her geçen süreçte ayrışmaya başladık?

Yerel seçimlere az bir zaman kala siyasi partiler kirli oyunlar peşinde; vatandaşlarımız da bu kirli oyunlara alet olmuşlar!

Siyasi partilerin seçim kurullarına verdikleri listelerdeki meclis üyelerinin çoğu bir kaç gün öncesine kadar bir başka siyasi düşüncenin ya adamıydı; ya da temsilcisi/sözcüsü!

Dün, vatandaşın temsilci olarak seçtiği ve yetki verdiği bir kişi yerini değiştirdiğinde seçmen benimle gelir mi sanıyor acaba!

Yani istediğim zaman seçmenin iradesine ipotek koyarım; bu hak sadece bende var mantığı mı?

Siyasi arenadaki bu kirlenmeler bana, çok değerli meslektaşım ve araştırmacı yazar, büyük üstat Turan Bahadır’ın, uzun yıllar önce her şeyi bildiklerini sananlar için, beni de çok etkileyen bir ifadesi vardı:

"Kendi başını bağlayamayan, düğünde gelin başı yaparmış"

Kısaca, birçok şey bu minvalde!

Siyasi kirlenmeyle ilgili olarak; Vakfıkebir İlçesi’nin yetiştirdiği en büyük değerlerden birisi olan ve gençlik yıllarını İsviçre’deki işçi çocuklarımızın yetişmesine adayan,  Türk Kültürü’nün yayılması için gece-gündüz demeden uğraş verdikten sonra Trabzon’a dönerek İl Genel Meclisi Üyeliği da yapan kıymetli öğretmenim Şenol Bahadır’ın yorumunu yayımlamadan geçemeyeceğim. Bir kaç gün önce bir paylaşımıma hitaben şunları yazmıştı:

“Sevgili hocam, benzetmemi mazur gör!

İnsan burnu öyle bir özellikte yaratılmış ki. Bir tavuk çiftliğine veya domuz ahırına girdiğinizde ilk 30-40 saniye insanın burada yaşayamayacağını düşünüyor, ancak daha sonra sanki normal bir ortamda imiş gibi oluyorsunuz. Ben de bu ortamı gönüllü solumak isteyen herkese sabır diliyorum. Elbette toplum adına biriler yapmalı ama mümkünse sen yapma! Çünkü ben beceremedim, bıraktım”.

Ne diyeyim, ben de beceremeyeceğim galiba üstadım. Sevgi ve saygılarımı iletiyorum...

Gerçi mümkün gibi görülmüyor ama şayet bir gün ecdattan biri kalkıp gelerek, Trabzon ve havalisindeki siyaseti neden kirlettiniz, neden bir birinizi iki paralık menfaat uğruna sattınız; ya da yarı yolda bıraktınız diye sorarsa benim cevabım hazır;

“Özür diliyorum”

Sürç-u lisan var ise affola…