Bediüzzaman, mecazı yani yorum isteyen ayet ve hadis gibi ilmi tabirler, ilim adamlarının elinden cahillerin eline düşerse yanlış anlaşılır birer hurafeye dönüşürler der. Bu tabirlerde asıl mana, ilk akla gelen değil de ikinci ve üçüncü derecedeki manalardır. Falanın külü çoktur denince, o adamın cömert olduğu anlatılmak istenir. Külü çoksa, çok odun yakıyor, çok yemek pişiriyor, dolaysıyla misafiri çok geliyor, demek ki o adam çok cömerttir.   Toplunda yanlış anlaşılan bu gibi manalardan biri de vahiydir. Halk, vahyi denince kanatlı meleklerin çok uzaklarda bulunan Allah’tan aldığı yazılı kâğıtları veya sözleri peygamberlere getirmesi olarak bilirler. Hâlbuki vahiy, Allah’ın kulları ve varlıklar ile seviyelerine göre çeşitli dillerde konuşmasıdır. Kutsal kitaplar, Allah’ın o toplum ile konuşmalarıdır. ABD eski başkanı Bill Clinton, biyoloji Allah’ın dilidir der. Bütün canlıların şifresi, onların DNA larında saklanır ve her DNA binlerce cilt kitabı içine alacak kadar bilgi içerir. Allah, gözle görünen yani somut bir varlık değil, sonsuz soyut(maddi olmayan) varlık olduğundan, düşünce ve kabiliyetleri sınırlı insanlar tarafından tam olarak anlaşılamaz. Kendi soyut kudretini(enerji gibi) somutlaştırarak(maddeleştirerek) Allah, kendini Rahman ismi ile akıl ve ilim sahiplerine gösterir. (sonsuz soyut Allah, sonsuz somut Rahmandır)

     Eskiden fenler gelişmediğinden insanlar Allah’ı kısmen algılayabiliyordu, fenler Allah’ın isimleridir(tıp, şafi ismi olduğu gibi), şimdi fenler bilinmeden Allah tam olarak anlaşılmaz. Allah’ın varlıkları yaratılması, ilim, irade ve kudret üçlüsü ile olur. Buz, su ve buhar aynı maddenin farklı şekilleri olduğu gibi sonsuz soyut Allah, isimlerinde kendini yaşar Rahman olur.

   Teşbihte hata olmaz, nasıl ki bir sanatkâr yaptığı eserlerle bir sergi açar.  Sergiye gelenler sanat eserlerini inceler ve sanatkârı tebrik ederler. Allah’ta milyonlarca çeşit yaratıkları ile bu kâinatı süslemiş sergiler açmış akıl, ilim ve şuur sahibi insanların nazarını sunmuştur. Bir eserin mükemmelliği sanatkârın hayâlının genişliği ile orantılıdır. Sanatkârın hayal dünyası ne kadar genişse o eser o kadar mükemmeldir. Onun için büyük düşünür M. İkbal, kâinat Allah’ın hayâlıdır der. Kâinatta mükemmel bir yaratılma ve gelişim süreci vardır, buna Rabbil âlemin(geliştirerek terbiye eden) denir. Kâinattaki bu düzen bütün fenler ve diğer ilim dalları ile ispatlanmıştır. Kâinatta yalnız insan elinin karıştığı yerlerde düzen bozuluyor, çevre felaketleri oluşuyor. Kuran’da, meleklere düşman olan bana düşmandır manasında ayetler vardır. Mikail, ekolojiyi temsil eder, demek ki çevreye düşman olan Allah’a düşman olmuş olur, çevre ölürse kâinatta ölür.

    Kâinatta olan her şey, insanın DNA ve genlerinde kaydedilmiştir. İhtiyaç olunca İlahî bir yönlendirme ile bu arşivlenmiş bilgiler, bu âlemde görülür. Yani vahiy, bütün kâinatı ilgilendiren sonsuz bilgilerin çiçek açması, insanlık dünyasında meyve vermesidir.  Evrensel bir bilinç olan ilahı sistemin peygamberlerdeki inkişafına vahiy, iyi kullarında ki hayal gücünün inkişafına ise keramet denir.  Bir karıncaya bir bardak su deniz gibi göründüğünden, bazı insanlarda bu küçük ve gölgeli olan bu kerametleri bir okyanus gibi görünür. O insan, olağan üstü özelliklere sahip birisi sanılır. Vahiy perdesiz, gölseliz, açık ve berraktır, kerametler perdeli, gölgeli ve karışıktır, yorum isterler. Hayal gücünün inkişafı, dindar olmayan insanlarda görülürse buna istidrac denir.

    Kâinattaki düzen ve dengenin devam etmesi için insanlar kurallı, düzenli ve dengeli yaşamalıdır. İnsanlar aklı ve ilmi ile bu düzenini sağlayacak tüm kuralları bulup çıkaramaz, ilahı ve küllü bir akla yani vahye ihtiyaç duyar.

OSMAN KOYUNCU - 0535. 760. 48.39