Varlığı kavramak için zihinde yokluk diye bir kavram oluşturuldu. Bu yokluk kavramı olmasaydı varlık anlaşılmazdı. Mutlak yokluk yoktur, olursa o zaman Allah’ın ilminin dışı olmuş olur. Halaka(yarattı) fiili, yoktan yarattı manasında değil, Allah’ın isimlerinde kendini yaşaması veya kendi kudretine şekil vermesi manasındadır. Bütün varlıkların şekilleri vardır, şekilsiz hiçbir varlık yoktur. Yokluk olmadığına göre, yoktan yaratmakta olamaz.

    Dini tabirlerin fenni karşılıkları olmalı, eğer bu karşılıkları bulamazsak, dini yalnız ahrete ait gerçeklermiş gibi görünür birer hurafe olarak algılanır. Din, yaratmaya ilim, irade kudret üçlüsü ile bakar. Bilgisayarlar ilmin ne olduğunu gösteriyor, irade ise gelişme isteği yani tekâmüldür(Bütün mahlûkatta açıkça bu gelişme isteği görülüyor) kudret ise tam olarak bilemiyoruz fakat teşbihte hata olmaz derler, kudrete bir çeşidi enerji gibi bakabiliriz. Fenler ile dini tabirleri barıştırıp kaynaştırırsak dini metinler akıl ve mantıkla kavranır, hurafelerden temizlenir. Bediüzzaman, fen ile din ilimlerinin birlikte okutulursa din hurafeden temizlenir ve Kuran anlaşılır der. Fen bilimlerinin görevi yaratılışı taklit etmektir. Canlıların hareketlerini teknolojiye sibernetik ilmi uyarlar. Zaman ilerleyince Kuran gençleşecek tabiri,  ilim o kadar ilerleyecektir ki mucizeleri taklit edecek, onlara yaklaşacak fakat geçemeyecektir.

    Varlık birdir, Allah’ı uzaklarda varlıkları ayrı düşünmek tevhit inancına aykırıdır, her şey O’ndan geldi O’na döner. Her şey O değil, her şey O’ndandır. O her şeyi ilimden kudrete çıkarır yani yaratılır. İlimden kudrete çıktığı gibi kudretten(maddeden) de ilme gönderebilir, buna yok olma denmez. Allah’ın ilim, irade ve kudreti birbirinden ayrılmaz, biri varsa diğerleri de orada vardır, fakat birinin asıl olduğu yerlerde diğerleri ikinci, üçüncü durumda kalabilir. Bazı dindarlar, materyalistler, madde varken yok olmaz, yoktan da var olmaz diyor, bu safsatadır, Allah maddeyi yoktan yarattı, var iken yok edecektir diyerek, materyalistlere karşı çıkmak isterken ilmin sınırlarından çıkıp cehalet karanlığına düşüyor. Yoktan yaratmak ve mutlak yoklukta yoktur. Müslümanlar fen ilimlerinin verilerini dinde kullanmalılar. İlk ve orta çağda fen ilimlerinin (Yunan felsefesi)  büyük bir kısmı hurafe idi, onun için o zamanda kullanılmaktan çekinildi. Bu zamanda fenlerin %99lık kısmi doğrudur, kullanılmazsa din hurafe olarak görünür. İbni Sina gibiler Yunan felsefesinin tamamını kabul ederek Kuran’la uyuşmayan kısımları eğip büktüler, yanlış yaptılar. Dinin veriler ile aklın verileri (fenler) çatışırsa aklı esas alıp (fenleri), dini verileri yorumlamalıyız. Bu iki veri çelişmez, her ikisi de Allah’ın ilmidir, zahiren çelişir gibi görülürler.  Fenler Allah’ın yaratmasını taklit ediyor. CERN de yerin 200 m altında 27 km uzunluğundaki laboratuarda yaklaşık 11 bin bilim adamı, Allah, kudretinden maddeyi yarattığına göre, bizde enerjiyi maddeye çevirebiliriz diyorlar. Bu konuya 70 yıldır kafa yoruyorlar hayli bir mesafe de aldılar, her biri, milyarlarca dolar değerinde deneyler yapıyorlar.  Bizler, madde yoktan var oldu, var iken yok olacaktır gibi ilmi olmayan şeylerle uğraşıyoruz.