Avrupa ikidir, birisi kutsal dinlere dayanır(azınlıktalar), adalet, hukuk ve tekniği esas alır, ikincisi ise maddeyi esas alıp hevesleri tatminle bir hayat şekli sunar(çoğunluktalar). Büyük tarihçi Arnold Toynbee diyor ki Avrupa’nın madde ve teknolojiye dayalı olan ve kutsal değerlerden yoksun medeniyetini dünya dayatması diğer milletlerden öyle bir tepki getirecek ki, Avrupa yaptıklarına bin pişman olacaktır.  Geri kalmış ülkeler kendi medeniyetlerini kuramadıklarından Avrupa esaretten kurtulamadılar.  Avrupa’nın bir kolu materyalist Roma, bir kolu da hayalperest Yunan dehalarına dayanır. Bu medeniyet akla dayandığından ve akıl fıtratın derinliklerine inemediğinden doğal ve evrensel olamıyor. Roma ve Yunan dehaları, maddeci bir akıldan ikiz olarak doğdular, 2000 senedir Avrupa medeniyeti ve Hıristiyanlık dini, onları birleştiremedi. Roma materyalizmi Fransa’yı, Yunan felsefesi de Almanya’yı doğurmuştur. Ortaçağ Kilise zihniyetine Nasraniyet, İncil ve İsa’ya dayanan ruhaniliğe ise İsevilik denir. Avrupa madde ve manayı birleştiremediğinden iki büyük dünya savaşına neden olmuş, insanı materyalizm bataklığında boğmuştur. İsraf ile ihtiyaçlarını artırıp insanı mutsuz ve hasta etmiştir. Doğal olmayan bir laikliği dünyaya din olarak kabul ettirmeye çalışmış ve bu laiklik prensibiyle beraber bütün dinleri, Roma ve Yunan felsefelerinin emrine girmeye zorlamıştır.

     Çoğunluğu temsil eden Avrupa medeniyeti, insanların gözlerini boyayıp kandırıyor. Akla ve Maddeye(somuta) dayanan bu medeniyet, soyutu(Allah’ı) ve kutsalı tanımadığından, bu medeniyet, fenleri ve pozitif ilimleri kullanıp kendi hayat ve düşünce tarzını bütün dünyaya telkin ediyor, moda fırtınasıyla herkesi taklit ettiriyor. Bu medeniyete göre güçlü olan haklıdır diyor, insanlık, bu vahşi ve zalimane kurallara karşı, İnsan Hakları Beyannamesini, eşitlik ilkesini, Hukuk Devleti kavramını kullansa da insanlık bu medeniyetin yerini dolduracak alternatif bulamadı. Amacı ve hedefi, menfaat ve çıkarcılıktır.  Çok sayıda sosyal yardımlaşma kurumlarını kurmuşsa da gayesi yine de zenginlerin ve zalimlerin rahatıdır. Sosyal hayatın bağı olarak, ırkçılık ve kapitalizmi esas alır. Her ikisi de, başkasını yutmakla beslenmeye dayanır. Hayat ilkesi, yardımlaşma ve iyilik yapma yerine mücadele ve rekabettir, bu ise kavga, kaos ve felakettir.

      İnsanın asıl varlığı olan ruhî, aklî ve kalbî değerleri ya inkâr ettirmek veya ekonomik baskılarla onları mideye ve bedene yedirmektir. İslam medeniyeti hakkı esas alır, hedefi, faziletli üstün insan yetiştirmektir, sosyal bağ olarak din, vatan ve sosyal sınıf birliğini esas alır. Hedefi yardımlaşma ve dayanışmadır. Dinler özellikle İslam dini, iki hayatı esas almasına rağmen Avrupa medeniyete mağlup olmuşlardır. Medeniyet harikaları Avrupa’nın malı değiller,  bütün dinlerin ve medeniyetlerin malıdırlar, fikirlerin birleşmesinden doğmuş, insanın temel bir mirasıdırlar. Genelde Müslümanlar, Kuran’ı Hz. Muhammed’i ve ehli beyti esas almadı, Emevilerin yolundan gittiklerinden evrensel olamadı, Avrupa medeniyetine mağlup oldu. 

    İslam âlemini geri bırakan engeller, cehalet, vahşet taassup, din adamlarının fenleri bilmemeleri, dini baskı aracı olarak kullanmaları, insanların körü körüne onları taklit etmeleri, istibdat altında, hür bir şekilde yaşamamaları ve dindarların dini meseleler ile fenlerin çatıştığını sanmalarıdır. Avrupa Medeniyeti, terör, anarşizm ve sefihane hayatın zorlamasıyla dine sığınacak. İsevilerle Müslümanlarla el ele verip, insanlığı ahlaksızlık bataklığından ve materyalizm hastalığından kurtaracaktır.

NOT: Bu yazıda Bahaeddin Sağlam hocanın Saidi Nursı’nin Avrupa ve İslam medeniyeti hakkındaki geniş görüşlerini içeren uzun çalışmasından istifade edilmiştir.

OSMAN KOYUNCU- 0535.760.48.39