GÖRÜNÜŞ
Ahmet SARAÇ
Geçenlerde Trabzon Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seda Gayretli Aydın tarafından Beşikdüzü Meslek Yüksekokulu salonunda “Şiddetsiz aile, güçlü toplum, aile hukuku ve kadın hakları” konulu konferans verildi.
Protokolün ve öğrencilerin katıldığı konferans büyük ilgi gördü. Vakfıkebir Sosyal Hizmet Merkezi Müdürü Yaşar Saral ve Trabzon Üniversitesi Beşikdüzü Meslek Yüksekokulu işbirliğiyle düzenlenen konferansta konuşan Doç.Dr. Seda Gayretli Aydın, zaman zaman güzel konulara değindi ancak, doyurucu bir sunum olmadı. Şunu belirtmek isterim. Müslüman toplumlarda söylediği herşey O’nun dediği gibi olmaz. Dediği gibi olması için bu milletin hristiyan olması veya hristiyan gibi yaşaması gerekir.
Tabii ki biz de şiddetin yeralmadığı bir aile, bir toplum arzu ediyoruz. Her şeyin bir sınırı olduğu gibi insanların sinir uçlarıyla oynamanın da bir sınırı vardır. Adam sabah evinden çıkacak, akşam sekize kadar çalışacak, evine geldiğinde eşini yatak odasında yabancı bir erkekle birlikte görecek ve şiddete başvurmayacak. Hayvanlar aleminde eşini kıskanmayan tek hayvan domuzmuş. Bu adam domuz cinsinden mi ki, tepkisi olmayacak? Dünyası yıkılmış, kendinden geçmiş bu insandan hiçbir şey olmamış gibi davranmasını bekleyeceksiniz. Bu biraz zor!
Bu ancak hristiyan bir ailede olur. Buna bir Müslüman tahammül edemez. Müslüman bir ailede böyle bir şey olamaz. Sen ne kadar şiddete başvurma dersen de o insan gördüğü manzara karşısında kendini kaybeder. Şiddeti kendi isteğiyle yapmaz, karşı tarafın tahrikiyle yapar. Bu şiddet ölüme kadar varabilir, hatta eşini de kendini de vurabilir. Bu olaya kim sebebiyet vermiş olur. Cinayeti işleyen mi, cinayetin işlenmesine sebep olan mı? Olaylarda her iki tarafı da değerlendirmek gerekir.
İslamiyet’te hele hele evli bir kadının başka biriyle birlikte olma gibi bir hakkı yoktur. Bu erkek için de geçerlidir. Dini nikahları varsa, nikahlarının düşmesine sebep olurlar. O aile evliliklerine devam etseler bile bir daha huzuru yakalayamazlar. Bin defa özür dilense de taraflar birbirlerine hep şüpheli gözle bakar.
Bir baba yanındaki kızına birinin laf attığını veya ona sarkıntılık ettiğini görürse hiç ses çıkarmayacak, hiçbir tepki göstermeyecek, hiçbir şiddete başvurmayacak. Müslüman için bu mümkün mü? Siz ne anlatırsanız anlatın bu mümkün değil!
Çünkü biz müslüman bir milletiz. Biz bunu kaldıramayız. Ne pahasına olursa olsun, kim olursa olsun tepki gösteririz. Biz hristiyanlargibi hoşgörüyle karşılayamayız. Bu anlatınlar bize göre değil. Karşı taraf da şiddete davetiye çıkarmayacak. Sadece suçlu şiddeti başvuran değil, şiddete davetiye çıkaranda enazşiddete başvuran kadar suçludur.
Konuşmacı bu konulara hiç değinmedi. Değinmediği diğer önemli bir konuda televizyonlarda gösterilen dizilerin yüzde yüzüne yakınında,sanki hepsi savaş filmiymiş gibi şiddet sahnelerinin olması. Sürekli dizilerde tabancalar konuşurken, şiddet körüklenirken, ana babaya karşı şiddet görmezlikten gelinirkenşiddetsiz bir aileden veya toplumdan bahsedilmesi hiçbir anlam ifade etmez! Önce bunların önüne geçmek lazım!
İkincisi şiddet sonucu meydana gelen kadın cinayetlerinde Adalet Bakanlığı suçluyu yakalayıp cezaevine atıyor. Bu yetmez. Siz bataklıktaki sinekleri öldürüyorsunuz. Asıl bataklığı kurutmak için gayret göstermeniz lazım.
Burada da görev Milli Eğitim Bakanlığına düşüyor. Bakanlık enaz beş yıl özellikle kadın cinayetlerinde ölen kadının ve öldüren erkeğin ailesini ve yakınlarını dinlemesi ve bir istatistik oluşturması gerekir.
Bu istatistik sonucu eğitimde bir yanlış mı yapıyoruz veya bir eksiğimiz mi var? Yeni bir ders mi okutmamız lazım gibi araştırma yapması gerekir.
Suçluyu tutup içeri atmakla bu işin önüne geçemezsiniz. İdam dahi getirseniz sonuca ulaşamazsınız. Adam hem kadını hem kendini öldürürse kimi idam edeceksiniz. Şunu diye bilirsiniz. Adam zaten idam olacaktı, kendi cezasını kendi verdi. Peki kaybettiğimiz kadını ne yapacağız. O geri gelecek mi?
Şiddet eğitim yoluyla asgariye inebilir. Biter demiyorum asgariye inebilir. Onun için kadını da erkeği de eğitmek gerekir.