Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değildir; bir milletin kendi kaderini tayin etme iradesinin en güçlü ifadesidir. 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet, Türk milletinin küllerinden yeniden doğduğu, esareti reddedip özgürlüğü benimsediği bir dönüm noktasıdır. Ancak Cumhuriyeti anlamak, sadece geçmişi bilmekle değil, geleceğe hangi değerleri taşımamız gerektiğini de kavramakla mümkündür.
Geçmişte Cumhuriyet; yoksulluğun, savaşların ve yıkımların içinden çıkan bir halkın “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek ayağa kalkmasıydı. Eğitimden bilime, sanattan kadın haklarına kadar atılan her adım, karanlıktan aydınlığa giden yolun taşlarını döşedi. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, sadece bir rejim değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi inşa ettiler: Akla, bilime, özgürlüğe ve eşitliğe dayalı bir toplum düzeni.
Bugün ise Cumhuriyeti anlamak, o mirası geleceğe taşıyabilmekle mümkündür. Teknolojinin, bilimin ve küreselleşmenin hızla ilerlediği bir çağda, Cumhuriyet’in temel değerleri bize hâlâ yön gösteriyor. Çünkü çağ değişse de Cumhuriyet’in özü değişmez: Halkın iradesine güvenmek, insanı merkeze almak ve her bireyin eşit haklara sahip olduğu bir ülke ideali…
Cumhuriyet, sadece yılda bir gün kutlanan bir bayram değil; her gün yeniden yaşatılması gereken bir bilinçtir. Gençlerimizin eğitiminde, kadınlarımızın toplumdaki yerinde, düşünce özgürlüğüne verilen değerde Cumhuriyet’in nefesini hissetmek gerekir.
Geçmişin emanetini geleceğe taşımak, sadece tarih kitaplarına değil, yüreğimize yazmakla olur. Cumhuriyeti anlamak, onu sevmekle değil, onun için çalışmakla mümkündür.