Her zamanın bir hükmü vardır, beşeri olaylar zamanın şartlarına göre değerlendirilir. Günümüz mantığı ile binlerce yıl önceki olaylar değerlendirilip insanlar doğru veya yanlıştır yaptılar denmez illa hayalen ve ilmen o zamanın ekonomik, kültürel, askeri vb şartlarını göz önüne alarak karar vermek lazım gelir. Tarihteki savaşlar, dinde uygulanan cihat kavramı da bu şekildedir. Kâinattaki bütün güzellikler ve gerçekler, iyilik kötülük, güzel çirkin, artı eksi gibi ikili yapının çatışması ile meydana çıkar. Çatışmayı kaldırırsan güzellik ve olgunluklardan mahrum kalırsın.

Allah’ın varlığı ve ahret gibi, konuları, tam ve mükemmel anlamak için, insanlık, uzun uzadıya bir serüven geçirmiştir. Allah’ın Celâl ve Cemal’i birleşti, varlık ortaya çıktı. Kahır ve güzellik birleşti olgunluklar meydana geldi. Madde ile mana birleşti, birlik meydana geldi. Art ve eksi birleşti, aşk meydana geldi ve insanlık meyvesini verdi. Maalesef insanların çoğu nefsanî aşamadı. Kimi şirke girdi, kâinatın birliğini bozdu,  hiçbir düzene girmedi. İslamiyet, kâinattaki (sosyal hayattaki) bu ikiliği çalıştırmakla, insanlığın iyi mükemmel bir meyvesi vermesi için bir imtihan meydanı açtı. Cihat, bazı insanların sandığı gibi vur, kır, öldür şeklinde değildir. Maalesef orta çağ zihniyetinin etkisinde kalan bazı sözde din adamları cihat mantığını bu şekilde anlıyorlar. Kurandaki cihat ile ilgili ayetler başta sahabeyi terbiye etmek için, onların mal ve ganimetlere karşı olumsuz tutkularını önlemekti. Müşrikler ve münafıklar ile iç içe yaşadıkları için, başta onları, o şirkin bölücülükten ve münafıklığın şerlerinden kurtarmak üzere, birinci planda sahabelere hitap ediyor. Onları gelecek nesiller için yetiştirip, sosyal hayatın güzel meyveleri olarak yaşamak istiyordu. Cihadın asıl amacı, insanı putlardan, maddeden, nefsanî aşağı duygulardan kurtarmaktır. Toplumda, müşriklik ve münafıklık olduğu gibi, insanın iç dünyasında da fikrî, hayal, küfürler, nefsanî münafıklıklar ve hilebazlık da oluşur. Bunun için şirke karşı cihat küçük, nefse karşı cihat ise büyük cihat sayılmıştır.

 Gerçek bir insan, soyut gerçek güzelliklere âşık olmalı fakat somut şeylerle yaşayan nefsinin de onun üzerinde bir hakkı vardır. Nefsinin hakkını korumak ve diğer nefislerin saldırısını önlemek için bazen savaşmak zorunda kalır. Cihadın temel dinamiği, Allah’ın rızası için olmasıdır. İnsanın, kendi nefsanî duygularını, o yüce değerlerle terbiye etmesidir. Savaşta, mal ve ganimet asılsa o cihat değil talandır.  Birkaç sahabenin yaptığı böyle bir yanlıştan, Hz. Peygamber, Allah’a sığınmış ve mağdurların durumunu telafi etme yoluna gitmiştir. Benî Cüzeyme savaşında olduğu gibi. Malları düşmanın elinde bırakmak tehlike değilse, malları onlara iade edilir. Huneyn savaşında, Hz. Peygamber (A.S.M), çoklarının mallarının geri iade etti.

OSMAN KOYUNCU 0535.760.48. 30 VAKFIKEBİR -TRABZON