İnsanın, başkaca hiçbir özel sınırlama öngörülmeden sırf insan olmasından dolayı, doğuştan sahip olduğu, devlet ve bireyler tarafından dokunulamayan haklar olarak tanımlanır.

Bu tanıma göre insanlar, devletten ve onun yarattığı hukuktan önce var olan birtakım doğal haklara sahiptiler. Devlet, doğal haklarla bağlıdır ve onlara saygı göstermek zorundadır.

İnsan Haklarını 1690 ilk defa bilimsel olarak tanımlayan ve sistematize eden kişi İngiliz filozofu John Locke'dur.

Locke'a göre, insanlar siyasal bir toplu yaşamı oluşturmadan önce tabiat halinde yaşıyorlardı. Doğal yaşam adı verilen bu süreçte sınırsız bir özgürlüğe sahip olarak, tüm insanlar tam bir eşitlik içerisinde bulunuyorlardı. Daha sonra aralarında bir sözleşme yaparak 'devlet' adı verilen örgütlü siyasal topluluğu meydana getirip, doğal yaşama çağında bireylere ait yargılama ve cezalandırma hakkını bu üstün kuvvete aktardılar. Böylelikle bireylere ait yargılama ve cezalandırma hakkından kaynaklanabilecek keyfi ölçüsüzlükler ortadan kaldırılarak, bireylerin ortak ve nesnel bir yönetim altında güvenlik içerisinde yaşaması sağlanabilecekti.

Bu düşünceye göre, doğal yaşama çağından siyasal toplum yaşamına geçişte insanlar, sahip oldukları doğal hakların bütününden değil, sadece cezalandırma hakkından toplum lehine vazgeçmişlerdir. Bunun dışındaki temel hak ve özgürlükler ise devletin kuruluşundan sonra da kendilerinde kalmaya devam etmiştir.

Bu düşüncenin doğal sonucu olarak insan hakları, devlet öncesi olmaları sebebiyle devlet tarafından yaratılamayan, sadece ortaya çıkarılıp tanınan haklar olmaları dolayısıyla Devlet üstü bir özelliğe sahiptirler. Devlet, kendisince bağışlanmamış olan bu doğal haklara uygun hareket etmek ve onlara gereken saygıyı göstermek zorundadır.

Gittikçe daha çok taraftar bularak güçlenip yaygınlaşan bu düşünce, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Haklan Bildirisi ile ilk defa resmi açıklamalarda yer almış oldu.

İnsan hakları kavramının uluslararası alanda somutlaştırılması 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve4 Kasım 1950tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle (İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme) gerçekleşmiştir.

Birleşmiş Milletler Örgütü, insanın şekli değil de gerçek eşitliğin sağlanması anlamında özgür olabilmesinin ekonomik ve sosyal engellerden kurtarılmasıyla sağlanabileceği yolundaki modem görüşle, klasik özgürlüklerin yanında 'yeni (sosyal ve ekonomik) hakları’ da açıklamıştır.

Bir tavsiye ve çağrı niteliğinde olan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi çoğu devlet tarafından kabul edilerek kendi yasal düzenlemeleri içerisinde yer almıştır. Bizim ülkemizde de bildirgede yer alan haklar Anayasa güvencesi altına alınmış ve tanınmıştır.

İnsan hakları kavramını,"Kişi Özgürlükleri ve Siyasal Haklar" (Birinci Kuşak),"Ekonomik ve Sosyal Haklar"(İkinci Kuşak)ve"Dayanışma Hakları" (Üçüncü Kuşak) olarak kategorize edebiliriz.

Büyük ve Çetin mücadeleler sonucu kazanılan insan hakları, bütün insan hak ve özgürlükler kategorileri için geçerli Olduğu üzere, bireyi Devlete, başka bireylere ve topluluklara karşı koruyan haklardır. Bu nedenle insan haklarına duyarlı olmak her şeyden evvel bu haklara gereken saygıyı göstermeyi ve bu hakları içtenlikle benimsenmesi gereklidir.