Yıllardan beri II. Abdülhamit’in hürriyet ve din anlayışları bilim dünyasında tartışılmaktadır. Çok erken yaşlarda dini araştırma ve uygulamaya başladım. Çocuksu aklımla, bir adam dindarsa, bilhassa namazını kılıyorsa o insan melek gibidir, onda hile ve yalan olmaz diye düşünüyordum (gerçek dindar için bu hala geçerlidir). Alışveriş yapacağım zaman esnafın dindar, bilhassa namaz kılmasına bakardım, eğer namaz kılıyorsa mutlaka ondan alışveriş yapardım.  Ne gariptir ki bu dindar kesimle yaptığım alışverişlerin çoğunda kandırıldım ve insan ahlakının namazla ölçülmeyeceğini anladım.

    Saf dindarların çoğunda bilhassa doğulularda bu hastalık vardır. İlla da alışveriş yapacağı veya başındaki kişinin dindar olmasını ister. Doğu genelde dindar olduğu için eşkıyası bile yol kesip insanları soyduğu zaman, tüfeği doğrultup hakkını helal et dermiş, sonra ananın sütü gibi helal olsun cevabını alınca insanları bırakırmış. Dindar sanatkâr ise, işini en iyi o yapar şeklinde düşünülür. Hâlbuki İslam, işte maharet, dinde salihlik esastır der.  Bir adam saat tamir ettireceği zaman bunun dindarlıkla ne ilgisi var, camiye imam seçmiyoruz ki dindarlığını arayalım.

     II. Abdülhamit, dindar kesim tarafından bir evliya gibi görünmesi yüzünden yaptığı bütün hatalar kutsal ve olumlu kabul edildi. 1876 tarihinde iktidara geldi ve 1908 de ayrıldı. Onun ilk ve son dönemleri arasındaki Osmanlının toprak kaybı, Türkiye nin yaklaşık iki katı kadardır. Bunun kahramanlığı, veliliği ve büyüklüğü nerede, toprak kaybeden mi büyüktür. O zamanın en büyük din âlimleri ve aydınları II. Abdülhamit’e karşı çıktılar.  Bunların başında M. Akif, Elmalılı Hamdi, Konyalı Vehbi hoca ve Said Nursi gibi şahsiyetler gelir. O zamanlar Osmanlı, hafiye(polis) devleti görünümünde idi. Özgürlükler ayakaltına alınmış, ekonomi çökmüş, aydınların çoğu kaçmış, beyin göçü hızlanmıştı, ülke çökmek üzereydi. Onu sevenler, koca Osmanlıyı 33 yıl ayakta tuttu derken, aslında biraz daha yaşama şansı olan Osmanlının çöküşünü hızlandırdı, yıkılışını öne aldı demek daha mantıklıdır.  Ona karşı çıkanları, hain ve düşmanlarla işbirlikçi olarak görülüyorlardı. Maalesef AKP’nin son dönemleri de o dönemleri hatırlatıyor. Bu çağda Kuran ve İslam, fen bilimlerini bilmeden anlaşılmaz. II. Abdülhamit’in dindarlığı da fenlere karşı hurafe bir dindarlıktır veya skolastik bir yobazlıktır. İlim adamlarının Yıldız Sarayının fen fakültesi yap ikazlarına kulaklarını tıkayarak saraylarda yaşamaya devam etti. Elinden gelseydi ilim adamlarının dillerini koparırdı. Kendi gibi düşünen ve kendisini övenlere karşı anlayışlıydı ve onların özgür düşünme hakkı vardı. Hürriyet hava gibidir, olmadığı yerde hayat ve güzellikler olmaz. Allah ve Rahmanın sonsuzluğu insanlık âleminde hürriyet olarak yansır. Özgürlüğü olmayan veya özgür düşünemeyen insan hayvan mertebesinde kalır, insanlıktan çıkar. II. Abdülhamit, ne ulu hakandır ne de kızıl sultan, ortaçağ skolastik din anlayışına sahip bir sultandır.

OSMAN KOYUNCU 0535.760. 48. 39