Ahmet SARAÇ

DAHA NELER DUYACAĞIZ

Bir eğitim-öğretim yılı daha sona erdi. Her karne zamanı bizim aldığımız karneler aklıma gelir. Kalın kartona matbaa baskısı karneler. O karne aldığımız günleri yeniden yaşarım. Acaba öğretmen ortalamayı kaç verdi diye merak eder, ilkkez ortalamamızı karnede görürdük. Şimdi ise öğrenciler ortalamaları biliyor. Adet yerini bulsun diye karne veriliyor. Öğrencinin merak duyduğu bir şey yok onda.

Daha düne kadar elle yazılırlardı. Şimdi ise bilgisayardan kağıda aktarılıyor. Öğrenciler notlarını ellerine verilen o kağıt parçalarında görüyor. Birkaç öğrenci karnesi baktım, hiçbir zevk almadım. Normal bir A-4 kağıdı. Üstelik notlar yüz üzerinden veriliyor. Bizim zamanımızda bazı okullarda onluk, bazı okullarda beşlik sistem vardı. Onluk sistemde sınıf geçmek için üç yazılının ve sözlünün ortalaması 4.5 gelmek zorundaydı ve karneye 5 olarak verilirdi. Beşlik sistemde ise sınıf geçmek için ortalamanın 2 gelmesi gerekiyordu.

1972-1973 eğitim-öğretim yılında lise ve ortaokul aynı binada öğrenim görüyordu. İkili eğitim vardı. Birinci dönem karne töreninde 850 kapasiteli ortaokul ve liseden toplam 42 kişi teşekkür ve takdir almıştı. Şimdi ise bu sayıya 3-4 sınıfta ulaşılıyor. Bizim zamanımızda mı dersler zordu, şimdi mi kolaylaştı? Ya da şimdi mi insanlar daha zeki?

Bana göre şimdikiler daha zeki. Çünkü çalışmadan da sınıf geçebiliyorlar. Ders anlatan öğretmeni dinlemeden de sınıf geçebiliyorlar. Bu zeki çocuklardan bugüne kadar duymadığım sözleri geride bıraktığımız eğitim-öğretim döneminde duydum ve inanın şok oldum.

Ders anlatan öğretmen dersi dinlemeyen ve aralarında konuşan iki kız öğrenciyi en sonunda uyarmak zorunda kalmış. Öğrencilerden biri “Hocam ben seni dinlemek zorunda değilim. Ama sen ders anlatmak zorundasın. Çünkü sen devletten para alıyorsun. Sen soru sormak zorundasın, ben de cevap vermek zorundayım. Seni dinlemek zorunda değilim” diyebiliyor ve sonunda da bu öğrenci sınıf geçiyor. Bu şahıstan mı vatana, millete, devlete hayır gelecek?

Bir başka okulda dersi dinlemeyen ve not durumu da iyi olmayan bir öğrenciyi öğretmen uyarır. “Dersi dinlemiyorsun. Derslerin iyi de değil. Sen bu hayattan ne bekliyorsun, ne olmak istiyorsun” şeklindeki sorusuna öğrenci, “Ben Acun Ilıcalı’nın 20.karısı olmak istiyorum” şeklinde, edep ve hayadan yoksun bir cevap verir. Sanki bunu sınıfta söylemiyor, ya da sanki bunu öğretmenine değil de kız arkadaşına söylüyor. Yüzü kızarmadan, utanmadan normalmiş gibi cevap veriyor. Hayattan hiçbir beklentisi olamayan bir kişilik sergiliyor. Artık eğitim-öğretim bu noktaya geldi. Ama ne olacak. Kardeşlerim dizisinde gösterilen sahneler, verilen mesajlar bunlardan geri değildi. Her değerimiz bitme noktasına doğru getiriliyor. Gençliğimiz Hristiyan genliği gibi yapılmaya çalışılıyor. Okulu da, sokağı da, dizisi de hep aynı. Durun bakalım, daha neler duyacağız.

Yine bir başka okulumuzda öğretmenin din dersi seçmeli olsun şeklindeki önerisine öğretmenlerin yüzde sekseninin karşı çıkması da yukarıdaki iki olayda olduğu gibi yine bizi şok etmiştir. Öğretmen gençliğin dinini öğrenmesine karşı çıkıyor. Neyine karşı çıkıyorsunuz. Zaten içerisinde dinimiz anlatılmıyor ki!

Hiçbir hükmü olmayan dinler anlatılıyor. Niye? Avrupa bu dinlere inanıyor da ondan. Bakanlık İslam dinini de onlarla eşit tutuyor. İslam öne çıkarsa Avrupa kızar. Avrupa Birliği’ne almaz bizi. Altmış yıldır almadı. Alacağı da yok! Nasıl alır? Meclisten devletin dini Hristiyanlıktır diye geçerse, bu da yetmez uygulamayı görelim derler. Ondan sonra ancak alırlar.

Sonuç olarak takıldık Avrupa’nın kuyruğuna gidiyoruz. Her yönüyle biz, biz olmaktan çıktık. Hiçbir değerimiz ders olarak okutulmuyor. Bu millet dinini okulda öğrenmeyecekte nerede öğrenecek? Olur olmaz dersleri bu Milli Eğitim Bakanlığı okutuyor da sıra dine gelince ya dini kültür olarak okutuyor içi boş bir ders, ya da seçmeli ders olarak okutuyor. O da öğretmenler seçerse!

Eğitim-öğretimde geldiğimiz nokta bu. Daha yazacak çok şey varda. Köşemizin alanı buna imkan vermiyor. Özet gitmek zorunda kalıyoruz. Herşey gönlünüzce olsun. Kalın sağlıcakla sevgili okurlarımız.