İnsanlık, tevil (yorum) ilmini gereği gibi bilemediğinden dinlerin ve mitolojilerin soyut(maddi olmayan) verileri somut(maddi) olarak algıladıkları için dinde karmaşa yaşanıyor. Kıssadan hisse alacağına, o kıssayı gerçek olmuş gibi kabul ediyorlar. Lefonten masallarındaki hayvanların konuşmalarının gerçek görülmesi gibi. Bazı dindarlar ve hocalar, Allah yaklaşık 3000 çeşit dilde Âdem’e kâinattaki bütün eşyaların isimleri öğretti diyorlar. Bu muhaldir akla ve mantığa uymuyor. Allah peygamberleri insanlardan seçti ki insanlar onlara hakkıyla uysunlar. Eğer meleklerden peygamber gelseydi, insanlar onlara uyamazdı, elbette onlar hata yapmaz çünkü bizim gibi insan değiller diyebilirlerdi. İnsan peygamber bile olsa 3000 çeşit dilde kâinattaki bütün eşyaların isimlerini bilemez bu imtihan sırrına muhalif olur. Hâlbuki medreselerde okutulan mantık kitabı, dillerin tabiat seslerini taklit ederek doğduğunu söylüyor.

 “Dilin var olmaya doğru filizlendiği ilk dönem, sadece zayıf bir fonetiği yansıtan bir kısım harf tanecikleri devresidir ki, bu harf tanecikleri genel ses içinde gizlenmişti ve çoğu tabiat seslerini taklit ederek ifade gücüne erişiyordu. Sonra duygu, istek ve manaların netleşmesiyle bu ses habbecikleri, hece diline doğru gelişmiştir. Sonra niyet ve isteklerin çoğalmasıyla hecelerden birleşik dil yapısına doğru yükselmiştir…..”Kızıl İcaz (medreselerde okutulan Süllem isimli mantık kitabının şerhi) Mesel, Men Dakka duka diye Arapçada bir söz vardır, bazıları hadistir derler, ben kaynağını bilmiyorum.  Mana, çalma birinin kapısını çalarlar kapını. Dakka kapı çalınınca çıkarılan dak dak sesidir.

Âdem insanlığın genel ismidir ve her insan kadınıyla erkeği ile âdemdir. Âdeme talimi esma(Allah’ın insanlara isimlerin öğrenilmesi) mucizesi verildi deniyor, bu teşbihtir yorum ister. Çocuk ve cahillere konular somut olarak anlatılır, bunları soyutu kavrayamaz.  İlmen gelişmiş ülkelerde, soyut olan hukuk, özgürlü, adalet ve insan hakları gibi kavrarların önemli olmasına karşın doğu ve İslam toplumları bunlara gereği gibi ehemmiyeti vermiyor. Bunlar İslam’ın gerçek malıdır.

İnsanın biyolojik boyutuna beşer, soyut değerleri öğrenmeye başladığı boyutuna insan. Dil ve medeniyet kurup, mülkiyet edinip geliştiği dönemine âdem denir. Dillerin gelişimine dair çeşitli görüşler vardır ve en önemlisi ve evrensel olanı yukarda anlattığımız görüştür.  Bu görüşe göre, insan ruhu bir tarla gibidir. Onda, eski yeni binlerce canlı gül gibi, değişik renklerde ve değişik yapılarda diller, medeniyetler filizlenmiştir. İnsanlığın terakkisine göre tabiat seslerini taklit edilerek geliştirilen seslerden oluşan dillerdir ve bunlar insanlığın gelişim basamaklarıdır. Bugün bile, yüzlerce çıplak kabile var ki, henüz konuşmayı beceremiyorlar. Belki sonraki dönemlerde onlar tekâmül edecek çevrelerine uygun yeni bir dil oluşturacaklardır.

OSMAN KOYUNCU 0535.760.48.39