İnsan bilmedikleri şeyleri bir sır olarak görür ve onlardan korkar. Bu durum insan psikolojisini bozar. İnsanın mutlu olması için bilinmezlikleri azaltmalı ve korkularını yenmelidir. Bu ancak ilimle olur. Eskiden, tabiat olayları insanlar tarafından büyü ve sır olarak görülüyor ve tapınılıyordu. Kutsal kitaplar ve peygamberler, insanların üzüntü ve korkularını yenmeleri, kâinattaki varlıkların sırlarını çözmeleri ve bilinmezlikleri giderilmesi için gönderildi. Bütün kutsal kitaplar sırların çözülmesi için birer gizli hazinedirler. Kuran’ın mahiyetini anlamak ve sırlarını çözmek için birkaç Arapça kelime bilmek yeterli olmaz. Bütün ilim dallarından bilhassa fen ilimlerinden faydalanılarak bu sırlar çözülür. Allah sonsuz soyuttur mahiyeti bilinmez, her bir fen dalı O’nun birer ismidir, fenler yani O’nun isimleri bilinirse Allah ve kutsal kitapların sırları çözülür.

Kendini yani nefsini bilen Allah’ı bilir derler. Çünkü bütün işin sırrı, Allah’ın isim ve sıfatlarını anlamada saklıdır, bunun ölçüleri eneye takılmıştır. Her şey zıddı ile bilinir, güzel-çirkin, iyi-kötü, sıcak soğuk gibi. Fakat Allah’ın zıddı olmadığından O zıttı ile bilinmez, O’nu tanımak işini ene yapar. Ben bu evi yaptığım gibi bu kâinat ve varlıkları da yapan birisi var der kıyas yapar. İnsan, emaneti yüklenince imtihanı başladı, emanete hıyanet edince cahil olduğu ortaya çıktı. 

Asıl benlik, sonsuz ve soyuttur, bu da Allah’a mahsustur. “Ben, ‘Ben’den başka ilâh olmayan bir Allah’ım.” (Taha: 14) Fakat bu Ben, Ehadiyet tarzında tecellî eder. Güneşte ısı, ışık ve renk vardır, su damlasında yansıyan ışıkta da aynı özellikler vardır. Güneşe Vahdaniyet dersek su damlasındaki yansımasına Ehadiyet deriz. İlimden mahrum kişiler o Ehadiyet tecellîlerine bağlanır, onlara yetkinlik verir. İnsanları güneşe yönlendireceğine su damlasındaki yansımasına, yani Allah yerine kullara yönlendirirler. Cahiller için belki özür olabilir. “İnsanların çoğu, şirk koşmadan Allah’a inanmaz.” (Yusuf: 106)

Kâinatta benliği olan pek çok varlık olmasına rağmen bunların hiçbirisine insan gibi sınırsız iyilik ve kötülük yapma kabiliyeti verilmemiştir. yaratılış son derece güzeldir, hatta şeytanların yaratılması da neticeleri itibari ile güzeldir, aksi halde yaratılmazlardı. Varlıklar nimet olduğu gibi emaneten de olsa hürriyetler büyük bir nimettir. Fakat insan bu emanete hıyanet ederek, kendi malı sanınca zalim olur, diğer varlıkların hakkını çiğner. İnsanın hayvanı yönüne beşer ilmi ve medeni yönüme âdem denir. İnsan âdem olup soyut manaları anlayınca emanet sorumluluğunu kabul etti. Enenin iki dalı vardır: Biri nuranî, soyuttur; mutluluk verir. Diğeri somuttur ve acılar verir. Birinci yol peygamberlik yolu, ikinci yol Kuran’la barışık olmayan felsefenin yoludur. İnsanda hürriyetler olmazsa bunlar ne bilinir, ne de istifade edilir. Binlerce gizli haller, nitelikler ve duygular enede saklıdır. Eneyi keşfetmek, kâinatı keşfetmekten daha zordur.

OSMAN KOYUNCU 0535.760.48. 39. VAKFIKEBİR TRABZON