Allah’ın İzzet ve azameti perdelenmek istiyor, görünmek istemiyor; tevhit ve celâli dahi ortaklığı reddediyor, tesiri sebeplere vermek istemiyor. Burada Allah’ın izzet ve azameti perdelenmeyi, gizli kalmayı istiyor, buna karşılık celâl ve tevhit ise perdelenmemeyi istemiyor aksine görünmek istiyor. Hem görünmek hem de görünmemek zahiren birbirine zıt gibi görünüyor. Devletin istihbaratla ilgili gizli bilgileri olur, bunların gizli kalması lâzımdır, buna mukabil, devlet dışa karşı güçlü ve kuvvetli gösterilmesi gerekir. Demek ki devletin bir birimi bilgilerin gizli kalmasını isterken diğer bir birimi de kendini büyük ve güçlü göstermeyi istiyor. Aynı şekilde Allah’ın bazı isimleri kendisinin gizlenmesini, bazıların da görünmesini istiyor. Dolaylı olarak, görünmek isteyen de O, gizli kalmak isteyen de O. Allah’ın izzeti denince, kudretinin asıl olduğu, ilminin ve iradesinin ikinci planda olduğu hâle izzet denir. Allah’ın isim ve sıfatlarını, Allah’ın zatı gibi düşünülmez. Lailahe illallah veya lailahe illa hu diyoruz. Burada Allah yerine yalnız Hu ve hüve kullanıyoruz. Hu, hüve veya Allah yerine diğer isim ve sıfatlarından koyarsak, mesela Rezzak koysak bir nevi şirk gibi olur. Allah, Rahman ve Rahim isimleri sonsuzdur, diğer isimleri de sonsuz olmasına rağmen, imtihan sırrı ve hikmetleri gereği, diğer isimlerinde ve sıfatlarında sınırlılık çağrışımı vardır.

İşaratül İcaz tefsirinde belirtildiği gibi, Allah’ın isimleri iki guruba ayrılır. Birisi celâlî isimleri diğeri ise cemâlî isimleridir. İsra 110’da Allah ve Rahman iki özel ismidir ki bunlar doğrudan insana verilmez. Celâlî isimlerinin başı Allah, cemâlî isimlerinin de başı Rahman’dır. Yaratılan şeyler genelde iki guruba ayrılırlar, maddî ve manevî veya somut, elle tutulan gözle görülen şeyler, birde soyut şeyler ki düşünce ve hayal gibi bunlar gözle görülmezler. Allah sonsuz soyuttur, maddî bir varlık değildir çünkü maddeyi O yaratmıştır, yaratan yarattıklar cinsinden olamaz. İnsan gözü ise maddî varlıkları görmek için yaratılmıştır. Onun için Allah, maddî varlık olmadığından gözle görülemez, aksi halde hâşâ Allah’ın maddesi olsa o zaman mekânı da olması lâzım, bu durum tevhit inancına zıttır, bundan dolayı perdelenmek istemesi maddî gözler için değildir, zaden maddi gözle O görülemez. Peygamberimiz (asm) Mi’rac’da Allah’ı gördü O’nunla konuştu şeklinde akla bir soru gelebilir. Allah’ın iki türlü tecellisi vardır, biri Vahdaniyet diğeri Ehadiyet tecellisi. Vahdaniyet tecellisine güneşi misal olarak verebiliriz, güneşin ışık, ısı ve renk gibi özellikleri cam veya su damlasındaki yansımasında da vardır. Güneşteki yansıma Vahdaniyetse cam veya su damlasındaki yansıması Ehadiyet tecellisidir. Peygamberimiz (asm) Allah’ı sonsuz Vahdaniyet tecellisi ile değil de ehadiyet tecellisi ile gördü. Çünkü peygamberimiz bir insandır, ne kadar büyükte olsa Vahdaniyetteki sonsuzluğu kavrayamaz. Yaratılan her şey, maddî olsun manevî olsun Rahman’ın tecellisidir. Yaratılan her şey ya doğrudan veya sonuçları itibari ile rahmettir. Bu noktadan bakıldığından şeytan imtihan için, insanların yükselmesi veya alçalmasına neden olduğu için yaratılması rahmettir, yoksa Allah mutlak manada şerleri yaratmamıştır. Ya kıyaslama yapılması veya iyilik ve güzelliklerinin derecesini daha iyi göstermek için yaratmıştır.

Allah’ın sonsuzluğu, Rahman ve Rahim olarak, gözlere görünür. Onun için Rahman Rezzak manasındadır denir, çünkü O’nun sonsuzluğunu âciz kullara göstermek için bu kulların en fazla ihtiyaç duyduğu rızık ile kendini gösteriyor. Akıl aynasında fikirler, kalp aynasından zikirler, nefis aynasından şükürler yansır. Onun için, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir denir. O Allah, gözlere sonsuz tecellisi olan Rahman ve Rahim olarak görülür, basiretle Allah olarak hissedilir. Gözler O’nu görmez, fakat O gözleri görür Enam 103.

OSMAN KOYUNCU 0535.760.48.39. VAKFIKEBİR TRABZON