İnsanoğlunun anası olan kadının değeri bütün tarih boyunca üretmiş olduğu ve ortaya koyduklarından çok toplum tarafından kendisine evde ve ailede tanınmış statüsünden ibaret olmuştur.

Günümüzde eğitim, iş hayatı ve hukuki düzenlemeler ile kadın, erkek egemen düzenin hakimiyetinden kurtulmaya başlamıştır. Bu düzenlemelere ‘Aile Hukuku’ anlamında bakmaya devam ettiğimizde son düzenlemeler aşağıdaki şekildedir.

Birliğin temsili (TMK m.188-191)

Evlilik birliğinin temsili hususunda da eski Medenî Kanunun kadın erkek eşitliğine aykırı olan hükmü esaslı bir değişikliğe uğramıştır. Türk Medenî Kanunu’nun 188’inci maddesine göre eşlerden her biri ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil etme yetkisine sahip olup birliğin temsili yetkisini kullandıkları hâllerde üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumlu (m. 189/f. 1) tutulacaklardır.

Evlilik birliğinin temsili Aile Hukukuna has, kendine özgü bir kurumdur. Evlilik birliğinin tüzel kişiliği olmadığı için buradaki temsil gerçek anlamda “evlilik birliğinin temsili” olmayıp bir eşin ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için yaptığı borçlanma işlemlerinden (MK. m. 188) diğer eşin de müteselsilen sorumlu olması (MK. m. 189/f. 1), ona da başvurulması anlamına gelmektedir. Ailenin sürekli ihtiyaçları deyimiyle ne kastedildiği ailenin sosyal düzenine, içinde bulunduğu ekonomik duruma ve yerel adetlere göre belirlenmelidir. Ancak yiyecek, içecek, giyecek ve yakacak maddelerinin, evin ve çamaşırların temizlenmesi için temizlik araç ve gereçlerinin, öğrenimlerini sürdüren çocuklar için gerekli kitap, defter ve diğer eğitim araç ve gereçlerinin satın alınması; zorunlu küçük onarımların yaptırılması, hastalık durumunda hekime muayene olma ve ilaç satın alınması, eve günlük bir ya da birkaç gazete satın alınması için gerekli hukukî işlemleri, bunlar ailenin sürekli ihtiyaçları kabul edildiği için eşlerden her biri diğerinin rızasına ve katılımına ihtiyaç olmaksızın tek başına yapmak yetkisine sahiptir.

Eşlerin Meslek ve İşi (TMK m.192)

TMK Madde 192- ‘Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir. Ancak, meslek ve iş seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararı göz önünde tutulur.’ şeklindedir. Yasal düzenleme ile eşlerin meslek ve iş seçiminde evlilik birliğinin huzur ve yararı­nın ön planda tutulması öngörülmüştür.

Burada eksik olan husus ise eşlerin meslek ve iş seçiminde uyuşmazlığa düşme­si halinde ne olacağı sorunudur. Yasa koyucu bu konuda bir düzenleme yapmamıştır.  İhtilaf halinde, bu husus evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle genel boşanma sebebi olabilecektir.

Toplum, kadın ve erkek meslekleri oluşturmuştur. Kadın her alanda çalışabi­lecekken ancak öğretmenlik, psikologluk, eczacılık gibi bazı meslekler kadınlar için uygun bulunmakta; pilotluk, kaptanlık gibi bir süre eve gelmesini engelleyecek türde bir meslekler ise evlilik yaşamı ile bağdaşmadığı gerekçesiyle hoş karşılanmayacaktır. Bu durumda önceki yasal düzenlemede yer alan ‘izin’ meselesinin toplum tarafından terk edilmediğini ve TMK m.192 de yer alan düzenlemenin toplum tarafından benimsenmediğini göstermektedir. 

Velayet Hakkının Kullanılması (TMK m.335-339)

Önceki Medeni Kanun’da anne ve baba arasında velayet hakkının kullanılması açısından bir ayrım yapılmış ve babaya, anne karşısında üstünlük tanınmıştır. Bu sebeple çocuğun öz adının konmasında, oku­lunun saptanmasında, işe verilmesinde, tıbbi müdahalede, nişanlan­mada, akrabalarla ve arkadaşlarla ilişkilerde son söz hep babaya ait olmaktaydı.Bu hüküm, kadın-erkek eşitliğine aykırı olduğundan tümden değiştirilmiştir.

Yeni TMK m. 336/f. 1 uyarınca, evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar. Bunun için fiil ehliyetine sahip olmaları gerekir.Bu hüküm uyarınca anne ve baba, velayet hakkının kapsamı­na giren her konuda, yani çocuğun bakım, eğitim, korunma ihtiyaçları­nın karşılanması, kişiliğine özen gösterilmesi, çocuğun temsil edilmesi ve mallarının yönetilmesi konularında birlikte hareket edeceklerdir. Türk Medeni Kanunu, eşlerin evlilik birliği için önem taşıyan bir konu­da farklı fikirlere sahip olması halinde eşlerden birisi ya da her ikisine hâkime başvuru imkânı tanımıştır. Eşler, kişisel çekişmelerin ötesinde evlilik birliğinin hayati menfaatleri için hâkimin ihtarını veya arabu­luculuğunu isteyebilirler. Mesela çocuğun adının konması, okuyacağı okulun seçilmesi gibi hususlara ilişkin uyuşmazlıklarda hâkimin mü­dahalesi istenebilir.

Özetle, Türk Medeni Kanunu’nda önceki Medeni Kanunumuza göre ka­dın-erkek eşitliğini sağlama yolunda, birkaç istisna hariç olmak üzere, çok önemli ve olumlu değişiklikler yapılmıştır. Kocanın artık evin reisi kabul edilmemesi ve evlilik birliğini ilgilendiren konularda, ortak ko­nutun seçilmesinde eşlerin ortak karar alması ilkesinin getirilmiş olma­sı, eşlerin bir meslek seçiminde diğer eşin rızasına ihtiyaç duymaması, evlenme yaşı bakımından kadın ve erkek için evlenme yaşının aynı belirlenmiş olması, velayet hakkının kullanılmasında kocanın oyunun üstün tutulmasından vazgeçilmesi gibi gelişmeler yaşanmıştır. Ancak kanun koyucunun tüm bu çabalarına rağmen aile hayatında kadın ve erkek arasında arzu edilen eşitlik yaşanmamıştır.Sadece hukuk ku­ralları ile istenen değişimin yaşanması mümkün değildir.Toplumun kadına bakışının ve ona yüklediği rolün farklılaşması gerekir. Bu sebeple hukuk kurallarını değiştirmekten ziyade, bu konuda önce ailede, sonra okulda verilecek eğitimle bakış açılarının, toplumdaki kadın algısının değişimi sağlanmalıdır. Aksi takdirde kadın-erkek eşit­liği yasalarda yer alan kelimelerin ötesinde bir anlam taşımayacaktır.