Deprem nedeniyle zarara uğrayan ve uğradığı zararı talep edebilecek olan tek kişi, kısa adı DASK olan zorunlu deprem sigortası poliçesine ilişkin olarak talepte bulunabilecek olan taşınmaz sahibi yani yapı maliki değildir. Deprem nedeniyle zarara uğrayan, zarara sebep olankişi veya kuruma karşı pek tabi ki zararının giderilmesi için dava açabilmesi mümkündür. Bu durum, her somut olay açısından ayrı değerlendirilmelidir. Deprem nedeniyle tazminat sorumluluğundan bahsedilebilmesi için uygun illiyet bağı, zarar, kusur (kusursuz sorumluluk halleri hariç olmak üzere) gibi şartların mevcut olması gerekmektedir. 

Deprem nedeniyle açılabilecek tazminat davalarından birisi de destekten yoksun kalma tazminatı davasıdır. Destekten yoksun kalma tazminatı özü itibariyle, ölenin destek verdiği kişilerin hayatlarının ölüm nedeniyle kötüleşmemesi zararlarının karşılanması için kabul edilmiş bir maddi tazminat davası olarak tanımlanmaktadır. Hak sahipleri, bu maddi tazminat davası ile aynı dava içinde manevi tazminat talebinde de bulunabilirler.

Deprem nedeniyle destekten yoksun kalma davasında tazminat sorumlusu, zarara uğrayan kişinin zararını karşılamakla sorumlu olan kişi ya da kurumdur. Deprem nedeniyle tazminat sorumlusu olan kişi veya kurumların sorumluluklarını etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerin başında yaşanan depremin şiddeti, somut olarak talepte bulunanın yaşadığı maddi kayıp, illiyet bağını ortadan kaldıran sebeplerin bulunup bulunmaması gelmektedir.

DEPREM NEDENİYLE DEVLETİN SORUMLULUĞU

Deprem nedeniyle idarenin sorumluluğunu doğuran çok çeşitli durumlar söz konusu olabilir. Örneğin binaya ilişkin olarak riskli yapı tespit raporu düzenlenmiş olmasına rağmen yıkım ve tahliye süreci yürütülmemiş olabilir. Yine imar kanunumuza ve deprem mevzuatına göre inşaat ve iskân ruhsatı(yapı kullanma izin belgesi) verilmemesi gereken yapılara izin verilmesi, bu yapıların tespit edilmesine rağmen gerçekleştirilmesi gerekli olan süreci gerçekleştirmeyen idarenin hizmet kusurunun mevcut olduğu ileri sürülebilir. Bu anlamda belediyelere, valiliklere ve/veya ilgili bakanlığa karşı husumet yöneltilerek idari yargıda tam yargı davası açılabilir.

Nitekim son dönemde Yargıtay'dan depremde yıkılan binalara ruhsat veren belediye başkanlarına ilişkin emsal bir karar verilmiştir. Yüksek Mahkeme, yıkılan binanın yapı ruhsatını onaylayan belediye başkanı olan sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğuna hükmetmiştir. Kararda özetle; ‘(…) En son ruhsatı onaylayan ve mühürleyen kişinin ise Belediye Başkanı olduğunun anlaşıldığı, ilgili imar mevzuatı gereği yapı ruhsatı ekinde bulunması gereken belgelerin olup olmadığını kontrol etmeden önüne gelen evrakı imzalayarak onaylayan sanığın, görevinin gereklerini yapmakta ihmal göstermesi nedeni ile bu sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu anlaşılmaktadır. (…)’ şeklinde belirtilmiştir.

Depremden kaynaklı olarak idarenin sorumluluğunu doğuran durumlardan bir tanesi de imar affı konusu olabilir. İmar affı nedeniyle imara ve hukuka aykırı yapıların yasallaştırılması, bu yapıların deprem nedeniyle yıkılması ve buna bağlı olarak maddi veya manevi zararın ortaya çıkmasında doğacak sorumluluğu ortadan kaldırmamaktadır. Bu hususta yargı kararlarında net bir görüş olmamakla birlikte imar affı nedeniyle yasallaştırılan yapının durumu dikkate alınarak değerlendirilme yapılması gerekmektedir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki kurtarma faaliyetlerinin yapılıyor olması, idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Yaşanan depremlerde göçük altında kaldığı ve halen daha canlı olduğu tespit edilen kişilerin, AFAD gibi kurtarma faaliyetlerinde yetkilendirilmiş idari kurum ve kuruluşlar tarafından müdahale edilmemesi nedeniyle ölümün meydana gelmesi veya zamanında müdahale edilmesine rağmen gerektiği gibi müdahale edilmemesi nedeniyle ölümün meydana gelmesinde de devletin maddi manevi tazminattan sorumlu olacağından bahsetmek mümkün olacaktır.Enkaz altından çıkarılan kişiye hemen ve çok fazla su içirilmesi, çeşitli durumları tetikleyecek şekilde hatalı taşıma veya uygulamalar yapılması nedeniyle ölümün gerçekleşmesi gibi haller ve göçük altından çıkarılan kişiye müdahalenin gerektiği şekilde yapılmadığına örnek olarak gösterilebilir.

DEPREM NEDENİYLE MÜTEAHHİT, YAPI DENETİM KURULUŞU VE DİĞER İLGİLİLERİN TAZMİNAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ

İnşa edilecek olan bir yapıda fiilen yürütülen inşaat faaliyetlerinin projeye ve imara aykırı olarak gerçekleştirilmesi halinde müteahhitinyani yüklenicinin sorumluluğuna gidilebilmektedir. Bu halde yüklenicinin sorumluluğunun belirlenmesinde yüklenici ile arsa sahibi arasındaki sözleşme de çok önemlidir. Yüklenici, arsa sahipleri ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmış olabilir ya da Türk Borçlar Kanunumuzun 470. maddesi ile devamında düzenlenmiş olan eser sözleşmesi imzalanmış olabilir.

Yüklenici, sözleşme ile belirlenen eksik ve ayıplı ifa bedeli gibi cezai şartlara katlanmak durumundadır. Dolayısıyla yüklenicinin sorumluluğu, her somut olay açısından ayrı ayrı değerlendirmeye tabii tutulmalıdır. Ayrıca yüklenicinin kusurlu, eksik ve ayıplı imalatı sebebiyle meydana gelen ölümden dolayı da tazminat ödemesi gerekecektir. Yüklenicinin kusuru, diğer kişi ve kurumların kusurluluğunu ve illiyet bağını etkileyebilir, dolayısıyla 3. kişilerin tazminat yükümlülüğünü ortadan kaldırabilir.