Hüseyin KÖKSAL
Vakfıkebir İlçe Müftüsü
 
- Cemaati rahatsız ve huzursuz eden, ibâdet huşûunu bozan hâl ve durumlar…
 
Cemaatle namaz İslâm dininin simgelerindendir. İbâdetlerle mükellef kılınan mümin için Allah'a bağlılığın ifadesi olan namaz, Rab-kul ilişkisinin güçlü ve dinamik tutulması ve müminler arasında birlikteliğin sağlanması için camide cemaatle ifâ edilmesi, zaruret olmadıkça terk edilmemesi, itina ve duyarlılık gerektiren önemli bir vazifedir. Yüce Peygamber (sav), cemaatle kılınan namazın münferit (tek, ayrı, kendi başına) kılınan namazdan yirmi yedi derece üstün ve faziletli, hatta bir kişiyle olan namazın yalnız kılınan namazdan daha sevap ve daha bereketli olduğunu bildirmiştir. Allah Resûlü (sav), âmâ olduğu için sabah namazının cemaatine iştirakten muaf tutulma talebinde bulunan Sahâbeden İbni Ummi Mektum'a, ezanı duymanın cemaate katılma zorunluluğu için yeterli olduğunu vurgulaması, hayatı boyunca cemaate namaz kıldırması, namaz kıldıramayacak derecede hastalandığında cemaati terk etmeyerek Hz. Ebû Bekr'in arkasında saf tutması, cemaatle namazın ehemmiyetini ortaya koymaktadır.
 
Fakat hayat koşulları, her zaman cemaate katılmayı mümkün kılmayabilir. Sağlık sorunları başta olmak üzere yaşamı normal seyrinin dışına çıkaran her etken; meşakkat doğuran yağmur, çamur, şiddetli soğuk, kar, ayaz, şiddetli sıcak, zifiri karanlık ve geceleyin şiddetli rüzgar gibi hava şartları, kompleks çalışma hayatı, cemaati rahatsız ve huzursuz etme durumu; cemaatle namaza katılmayı mecburiyet konusu olmaktan çıkararak kişiye muhayyer davranma imkânı ve tedbir alma görevi verir. Bunlardan yağmur, çamur gibi doğadan kaynaklı olanlar, geçicidir ve ortadan kaldırılması insanın elinde değildir. İnsan hayatının riske edilmemesi için kişi bu durumda cemaate devam edemez. Kötü koku gibi kişiden kaynaklananları gidermek, buna sebebiyet verenlerin iradesine bağlıdır. Bu halde namaza katılmaları, cemaati rahatsız edeceğinden vebâle sebebiyet verir. Bu durumu teâmül haline getirerek sürekli namazdan uzak kalmak da doğru değildir.
 
Ancak hastalık, körlük, düşkünlük, kötürümlük, bakıma muhtaç biriyle ilgilenme zorunluluğu, terör, can ve mal endişesi, hastalığın yayılma ve bulaşma riski, cemaatin ibadet huşûunu bozma durumu gibi birçok neden, cemaate katılmayı sakıncalı hale getirebilir. Sürekli öksüren ve aksıran birinin yanındakilerin huşûunu bozduğu gibi enfeksiyonun çevredekilere bulaştırılmasına, hastalığın daha çok ilerlemesine ve iyileşmedeki gecikmeye sebebiyet vereceği açıktır. Sırf toplumun her açıdan selâmeti için bu durumdaki müminin camiye cemaate iştirak etmesi doğru bulunmamıştır. Hz. Peygamber (sav)'in, soğan, sarımsak ve pırasa yiyenleri mescitten uzak durmaya ve evlerinde oturmaya çağırması, bu tür kokuların melekleri de rahatsız ettiğini bildirmesi; yiyeceklerin bizâtihî kendileriyle alakalı değil, tabiatlarındaki kokuların insanı rahatsız etmesi nedeniyledir. Esasında meselenin özü soğan, sarımsak değil,  kötü kokulu olan her şeydir. Ter, çorap, sigara, elbise ve aşırı parfüm vb. kokuların yanında bakımsızlıktan ve sigara içmekten kaynaklı ağız kokusunun, en az soğan ve sarımsak kadar rahatsızlık verici olduğunu zikretmeye bile gerek yoktur.
 
Diğer taraftan camilerin içindeki süsleme ve özellikle kıble cihetinde bulunan saat, tablo, yazı gibi göze hitap eden unsurlarla bazı saatlerin çan sesini andıran sesleri de dikkatleri çekmekte, ibadet huşûunu alabora etmektedir.
 
Konu cemaatin rahatsız edilmesi bağlamında değerlendirildiğinde telefon ikaz seslerinin de büyük bir vebâle sebebiyet verdiğini görmek lazım. Zil sesi şarkı, türkü, ezgi, ilâhi, marş... hatta Kur'an tilâvetine ayarlanmış telefon açık unutulduğunda cihazın uyarısı, ibadet huşûunu ve ciddiyetini yok etmekte, camideki manevi ortamı bozmaktadır. Yaşlılık, acemilik, anlamamak... gibi mazeretlerden hiçbirisinin namazdayken telefonu açık bırakmaya gerekçe olamayacağı önemli bir bilinç ve duyarlılık düzeyi olmalıdır. Namaza ve cemaate değer veren bir mülâhazayla camiye girerken telefon kapatılmalı, ibadet sırasında hâricî unsurların ibadet ortamını bozmasına izin verilmemelidir. Açık kalması gereken istisnâî durumlarda da telefon sessiz konuma ayarlanarak cemaatin huzursuz edilmesine sebebiyet verilmemelidir. Bu öylesine hassas bir konudur ki, namaz kılan birinin yanında, dikkatini dağıtacak ses tonuyla konuşmak, okumak veya tesbihatta bulunmak bile doğru değil, vebaldir.
 
Cemaati huzursuz eden kötü koku, hâricî ses ve camilerdeki lüzumsuz süsleme, namazdaki odaklanmayı bozduğu, ibadetle meşgul olanları huzursuz ve rahatsız ettiği için ibadetin sıhhati açısından sakıncalı görülmüştür. Kötü koku gibi cemaati doğrudan etkileyen hususlar, ayrıca müslümana eziyet anlamı taşımaktadır; müslümana eziyet ise haram kılınmıştır. Cemaatin ibadet huzurunu ve huşûunu düşünmek, her müslümanın önceliği olmalıdır. Müslümanın inanç felsefesi de bunu gerektirmektedir. Zira cemaat, birçok kimsenin bir araya gelmesiyle teşekkül eden ve toplumsal vahdeti sağlayan en önemli fırsattır. Bu fırsatın kaçmasına sebep olmak, ahiretin ikâbına müstahak olmayı gerektirir.
 
İslâm ümmetinin içinde bulunduğu buhrandan kurtulması, mazlum ve mağdurların kurtuluşu, kan ve göz yaşının dinmesi, ülkemizin selâmeti duâsıyla...