Bu yazıda, Said Nursi’nin 1900’lü yılların başında 11. Abdülhamit ile mücadelesinde, onun keyfi idare ve baskılarına karşı yaptığı demokrasi mücadelesi ve savunmasının bugünkü Türkçeye çevirisidir. Said Nursi ile birlikte M. Akif, müfessirler Elmalı ve Konyalı M. Vehbi gibi şahsiyetlerde 11. Abdülhamit’in baskılarına karşı çıkmışlardı.  

   “keyfi idare tahakkümdür, kişinin kendi keyfi ve isteğine göre yaptığı muameledir. Güç ve kuvvete dayanarak zor kullanmak ve tek kişinin görüşüdür. Her şeyi kötüye kullanmaya müsait bir zemindir. Zulmün temelidir, insanlığı mahvedendir. Sefaletin en derin derelerine insanlığı yuvarlandıran, İslam âlemini zillet ve sefalete sürükleyen, toplumda garaz ve düşmanlık duygularını uyandıran, İslam’ı zehirlendiren hatta her şeye karışan, zehrini atan, o derece bölünmüşlükleri Müslümanlar arasına sokup, sapık mezhepleri doğuran keyfi idaredir. Evet, taklidin babası, siyasi baskının oğlu olan ilimdeki baskıdır ki (hoş görülü olunmadığından)İslam’ı karıştıran dalalet guruplarını doğurmuştur.”

   İslam, asrısaadet’ten sonra Emevilerin kontrolüne girince Allah’ın gerçek dini, Kuran’ın gerçek yorumları ve Ehlibeytinin din anlayışı kayboldu, süte bir damla ayran karışınca onu bozması gibi İslam’ın tam orijinalliği kayboldu. Bugünkü IŞID, Taliban ve Selefiler gibi çok çeşitli fırkaların doğmasına neden oldu. İlmisiz bunlar anlaşılmazlar. Bu zihniyet, dine bütün olarak bakamıyor. Dini, dünyevi ve uhrevi diye ayırıyorlar, Allah bir olduğuna göre bütün ilimler onundur. Fen ilimleri Allah’ın isimleridir bunları bilmeden Kuran anlaşılmaz, 2000’e yakın müteşabih ayetler bir hurafe olarak algılanır. Bu guruplar kendi kültür, gelenek ve kıyafetlerini gerçek din sayıyorlar. T.C. yaklaşık 100 yıldır İslam’a soğuk bakıyor, yanlış anlaşılmasından rahatsız olmuyor. Şimdi bu bozuk guruplar devletin temellerine dinamit koyuyor, inanan ve inanmayan her insan bundan rahatsızdır. Ülkeyi bu zihniyetlerden temizlemek, hem zamana hem de çok paraya mal olacak. Çaresi bu ki devleti idare edenler, hem kendileri hem ülke hem de insanlık için dine olumlu bakmalı, kendi inanmasa bile dinin gerçeklerini ehil insanlarca öğretmeliler. Şu ana kadar devlet mekanizmalarının bazıları, belediye ve diğer kuruluşlar eli ile bu bozuk zihniyetleri manen ve maddeden desteklediler. Dindar kesimin büyük ekseriyeti demokrasiye taraftarız dese bile bunda samimi değiller çünkü uygulamaları bunu gösteriyor.

    1876 yılında Meşrutiyet(demokrasi) ilan edildi. İpleri eline geçiren 11. Abdülhamit bir yıl sonra meclisi kapattı 33 yıl karanlık bir dönmem yaşandı, 1908’de yeniden demokrasi ilan edildi. Bir kişinin keyfi idaresi sona erdi fakat yaklaşık yüz yıl sonra bu millet, ben bilmen ağam bilir mantığı ile idareyi bir kişinin kontrolüne vererek topal olan demokrasimizden kısmen vazgeçti. Bu kardeşinize verin yetkiyi görün hukuk ve ekonomi nasıl idare olunur dendi,  şimdi hepimiz tek kişinin idaresi altında Türkiye’nin durumunu izliyoruz. Demokrasinin temeli, Ali İmran 159 “Yönetim konusunda onlarla meşveret et…” Şura 38 “Onların yönetim biçimi aralarında, istişare etmek şeklindedir.”  İstişare milletle yani Millet Meclisi ile olur; gizli kapılar arkasındaki adamlarla değil. Solcular, gerçek sosyal demokrat, dindarlarda demokrasiye gerçek manada taraftar olursa ve kuvvetler ayrılığı uygulanırsa demokrasimiz yoluna girdi demektir.

 OSMAN KOYUNCU 0535.760. 48. 39. VAKFIKEBİR - TRABZON