İnsanlar bilmedikleri şeyleri bir sır olarak algılar ve ondan korkar. Bu durum insan psikolojisini bozar. İnsanın mutlu olması için bilinmezlikleri azaltmalı ve korkularını yenmelidir. Eskiden, tabiat olaylarını(sünnetullah) büyü ve tılsım olarak görüyordu. Kutsal kitaplar ve peygamberler, insanların üzüntü ve korkularını yenmeleri, kâinattaki varlık ve olayların sırlarını anlamaları için gönderildi. Bununla beraber diğer kutsal kitaplar gibi Kuran da sırlarla dolu bir kitaptır.  Kuran’ın mahiyetini anlamak ve çözmek başlı başına bir sırdır, birkaç Arapça kelime bilmekle halledilmez, bütün ilim dallarından bilhassa fencilerden müteşekkil bir heyet, Kuran ve kâinatın sırlarını çözebilir, kâinat Kuran’ın açılımıdır, fenler olmadan anlaşılamaz.

Kendini yani nefsini bilen Allah’ı bilir. Çünkü bütün işin sırrı, Allah’ın isim ve sıfatlarını anlamada saklıdır, bunun ölçüleri eneye takılmıştır.  Her şey zıddı ile bilinir, güzellik –çirkinlik, iyilik- kötülük gibi, Allah’ın zıddı olmadığından O’nu tanımak işini ene yapar. Ene, her şeyin kıyasını yapar, ben bu evi yaptığım gibi bu kâinat ve varlıkları da yapan var, gibi kıyas yapar. Kuran’da, “Biz, özel ve özerk bir yetkiye sahip olan benliği emanet olarak göklere, yere ve dağlara sunduk. Onlar o benliği taşımaktan kaçındılar, ondan korktular. İnsan ise onu yüklendi. Fakat insan, bunun sonucunda çok zalim ve cahil oldu.” Ahzab 72)

Asıl benlik, bilinç ve ruh, sonsuz ve soyuttur; bu da Allah’a mahsustur. Taha 15. “Ben benim, ben Allah’ım, sonsuzum.” Fakat bu yetkin ve aşkın ben, ehadiyet tarzında(kâmil insan(veli), ağaç vs)  tecelli eder. İlimden mahrum kişiler o ehadiyet tecellilerine takılır, onlara bağlanır, onlara yetkinlik verir, cahiller için belki özür olabilir fakat bilenler için tehlikelidir. “ İnsanların çoğu, şirk koşmadan Allah’a inanmaz.” (12/106. Sonsuzluğu bilmeyen ve soyut değerleri esas almayan veya yokluğun olmadığına kanaat getirmeyen insanlar, kendilerini korku ve üzüntüden kurtaramaz. Allah ve ahret gününe inanmak bunun için önemlidir.

Kâinat, yaratılış ve Allah birbirinden ayrı değildir. Varlığın görünmesi ve yaratmak, Allah’ın kendini ve isimlerini yaşamasıdır, varlık birdir. Her şey zıddı ile bilinir kaidesince varlığı anlamak için yokluk kavramı uyduruldu Mutlak manada yokluk yoktur, olsa hâşâ o zaman Allah’ın ilminin dışı olmuş olur.

Kâinatta benliği olan pek çok varlık olmasına rağmen bunların hiçbiri insan gibi özerk, serbest ve sınırsız gibi iyilik ve kötülük yapma kabiliyetine sahip değildir. Varlık ve yaradılış son derece güzeldir hatta şeytanlar dahi neticeleri itibari ile güzeldir, aksi halde yaratılmazlardı. Varlıklar nimet olduğu gibi emaneten de olsa özgürlükler büyük bir nimettir. Fakat insan bu emanete hıyanet edince, kendi malı sanınca zalim olur, diğer varlıklarının hakkını çiğner. İnsan âdem olup soyut manaları anlayınca emanet sorumluluğunu kabul etti. Enenin iki dalı vardır; biri nurani soyuttur mutluluk verir diğeri somuttur ve acılar verir. İnsanda özgürlükler olmazsa bunlar ne bilinir; ne de istifade edilir. Binlerce gizli haller, nitelikler ve duygular ene de saklıdır. Eneyi keşfetmek kâinatı keşfetmektir.